TÜRKÇE

Başbakan Yardımcısı Sn. Ali Babacan’ın T20 Türkiye Açılış Toplantısında Yaptığı Konuşma

Başbakan Yardımcısı Sn. Ali Babacan’ın T20 Türkiye Açılış Toplantısında Yaptığı Konuşma

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin çok değerli Başkanı, İstanbul Ticaret Odası’nın çok değerli Başkan ve Yönetim Kurulu üyeleri, TEPAV’ın değerli Başkanı, İstanbul Ticaret Üniversitesi’nin çok değerli Rektörü, değerli Hocamız Nazım Bey, değerli konuklar, değerli katılımcılar,

Bugün T-20 Türkiye’nin sizlerle beraber açılışını yapmak üzere bir araya geldik. Bu yıl 2015 yılı boyunca devam edecek, bu T-20 çalışmalarının hayırlara vesile olmasını dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.

Dün burada İstanbul’da ilk G-20 Bakanlar ve Merkez Bankası Başkanları toplantımızı yaptık. Belki Türkiye’nin dış gündemi, iç gündemi yoğunluğunda çok da farkına varamadık ama dünya ekonomisinin yüzde 85’i pazartesi ve salı günü burada İstanbul’daydı. Toplam gayrisafi yurt içi hasılanın, dünya gayrisafi yurt içi hasılasının yüzde 85’i on dokuz ülke artı Avrupa Birliği’nin temsil edildiği o masada yönetiliyor ve biz Türkiye olarak Dönem Başkanı seçildik. Bu başkanlık sırayla yapılan bir başkanlık değil seçimle oluyor. Aday oluyorsunuz ve yüzde yüz oy gerekiyor. Yirmi ülkeden bir tanesi hayır dese başkan seçilmek mümkün değil. Biz üç yıl önce adaylığımızı koyduk, iyi bir kampanya yaptık ve Türkiye’nin üç yıl önceki uluslararası algısı, uluslararası değerlendirmeleri oldukça pozitifti, gerçekten çok güzel bir Türkiye rüzgârı esiyordu dünyada ve o noktada aday olduk, başkanlığımızı aldık çok şükür.

Ve bu yıl boyunca çok sayıda etkinlik yapacağız. Bakanlar ve Merkez Bankası Başkanları G-20’nin ana hattıdır. Finanstan sorumlu bakanlar ve merkez bankası başkanları 1999’dan, ilk G-20 kurulduğundan bu yana hep toplanır, zirveler 2008’den bu yana olmuştur. 2008 krizinden sonra ancak zirve halinde G-20 toplanmaya başlamıştır. Bu yıl içerisinde finanstan sorumlu bakanlarla merkez bankası başkanları dört kere bir araya gelecek, bu birincisiydi. Daha sonra Ankara’da bir toplantımız var. Ayrıca, Dünya Bankası yıllık toplantılarının ve bahar toplantılarının marjında da yine biz kendi aramızda toplantılarımızı yapacağız.

Bu yıl boyunca ayrıca çalışma bakanlarımız bir kere bir araya gelecek, ticaretten sorumlu bakanlarımız bir araya gelecek ve yine bu yıl çalışma bakanlarıyla finanstan sorumlu bakanların bir arada katılacağı ortak bir oturum da düzenleyeceğiz. Bunu özellikle çalışanlardan, işçi kesiminden talep ettiler, L-20, Labour yirmi bölümünden, hattından talep ettiler, biz de uygun gördük ve bunu da Eylül ayında gerçekleştireceğiz.

Turizm bakanlarımız bir araya gelecek ki o seyrek oluyor, her yıl olmuyor, ama biz bunun ev sahipliğini yapacağız. Dünya Ticaret Örgütü özellikle bizden istedi bunu yapmamızı. Yine tarım ve gıdadan sorumlu bakanlar bir araya gelecek. İlki Fransa’da yapılmıştı, ikincisini biz burada, Türkiye’de gerçekleştireceğiz. Küresel gıda güvenliği başta olmak üzere pek çok önemli konuyu tarım bakanlığımız konuşacak.

G-20’de bir ilk olan enerji bakanlarını bir araya getireceğiz. Daha önce enerji bakanları hiçbir araya gelmemişti, ilk defa G-20 enerji bakanları bu yıl bir araya gelecek. Pek çok konu tabii görüşülecek, ama bunun yanında da kuşkusuz enerjiye erişim önemli bir konu olarak burada gündemde olacak. Bu bahsettiklerimiz sadece resmi hat.

Ayrıca biliyorsunuz bir B-20 kurduk. Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu’nun başkanlığında ve Türk iş dünyasının çok güçlü bir şekilde temsil edildiği bir B-20 yapısı kurduk. Ki bu B-20 yapımız hemen dünyanın her yerinde çok iyi itibar gördü ki dünkü katılımdan da gördünüz, dün B-20, L-20, T-20 ortak toplantısı yapıldı gün boyunca ki çok çok verimli olduğunun bu sabah haberini aldım. L-20 kurduk, Türkiye’deki işçi sendikalarının konfederasyonlarının üçünü de içine alan, ama Türk-İş’in Başkanının başkanlığını yaptığı bir yapı kurduk. Onlar da diğer yirmi ülkedeki kendi muhataplarıyla çalışmaya başladılar.

Ve bugün de T-20’nin açılışını yapıyoruz Think Twenty, yani düşünce kuruluşları. Bunun son derece önemli bir çalışma olduğunu ve G-20’nin çok önemli bir çalışma hattı olduğunu ben özellikle ifade etmek istiyorum. Nispeten yeni, üç yıldan beri faaliyet gösteriyor. Ama Türkiye’de TEPAV’ın öncülüğünü yaptığı bir yapıyla bunun bu yıl T-20 hattının çok üretken bir hat olmasını biz bekliyoruz. TEPAV, yine Sayın Hisarcıklıoğlu’nun öncülüğünde kurulmuş ve çok kısa zamanda dünyada çok güzel bir itibar noktasına ulaşmış bir kuruluşumuz ve Türkiye’deki çok sayıda benzer düşünce kuruluşlarının da çalışmalarını içerisine katacak bir şekilde faaliyetlerine başlamış durumda.

Biz G-20 gündeminin her bir alt başlığı için T-20’den büyük bir katkı bekliyoruz. Bazen işin içinde olanlar, meslek körlüğüne kapılabiliyor, farkına varılmayan unsurlar olabiliyor. B-20 var, L-20 var ama biraz daha şöyle meselelere yukarıdan bakabilecek, sık kullanılan bir deyim vardır, on bin metre yüksekten bakıp olayı görebilme ki bizim işte T-20’den beklentimiz bu. Gözden kaçanı da yakalayabilme, bütüncül bir şekilde G-20 gündemini ele alabilme. Boşlukları doldurma ve tabii en önemlisi adı üstünde Think Twenty dediğimize göre, düşünce dediğimize göre yeni açılımlar, yeni fikirler, yeni politikalar, yeni projeler üretme. Bizim T-20’den en büyük beklentimiz bu, yani G-20 gündemi için yenilikçilik. İşte bu yıl boyunca bu çalışmalar gerçekten önemli olacak, biz yakından takip edeceğiz, izleyeceğiz. Ve T-20’nin de güzel bir küresel networkü oluştu ki TEPAV bütün o paydaşlarla, G-20 ülkelerindeki karşılıklarıyla bu yapılanmasını hızlı bir şekilde gerçekleştirdi. Bugün bu salonda da aslında güzel bir temsil var diğer ülkelerin düşünce kuruluşlarından bizlerle beraber olan ve bu yıl boyunca güzel bir çalışma olacağını biz inşallah bekliyoruz ve Türkiye dönem başkanlığının her anlamda farklı bir dönem başkanlığı olduğunu da kayıtlara geçmek istiyoruz.

Biliyorsunuz son böyle bir buçuk-iki yıldır Türkiye’nin uluslararası basında işleniş tarzı çok olumlu değil. Fazla bir haber görmüyoruz, gördüğümüz zaman da genelde böyle negatif unsurları cımbızlayıp ön plana çıkaran bir yaklaşım var maalesef. İşte bunu düzeltmek için G-20, B-20, L-20, T-20 çalışmalarımız çok çok önemli. Gerçekten iyi bir performans ortaya koyabilirsek, gerçekten ya hadi öyle-böyle ama Türkler güzel şeyler yaptı, bu dönem başkanlığında şu projeyi gerçekleştirdi, şu yenilik oldu, şu oldu, bu oldu diye bunları bir kayda geçirebilirsek inşallah ülkemiz için de bunun çok büyük faydalarını göreceğiz. Ama belki daha da önemlisi; dünya ekonomisine ve dünya finansal ve ekonomik krizinin çözülmesine, çözüme kavuşturulmasında Türkiye’nin dönem başkanlığının önemli bir katkısı olduğu kanaatini bu yılsonu itibariyle yerleştirebilirsek, bu ülkemiz için büyük bir başarıdır. İşte bunun içindir ki çok çalışmamız gerekiyor, boşluk bırakmamamız gerekiyor ve şunu da açıkça ifade edeyim: G-20 ekiplerimiz, teknik ekiplerimiz çok çok güçlü. Ta işin en başından bu yana çalışmaların içerisinde olan çok tecrübeli arkadaşlarımız ve her seviyedeki toplantıda ekiplerimiz itibar görüyor, sözlerine saygı var. Çünkü bilen olarak konuştuktan sonra, sağlam temellerde bilerek konuştuktan sonra buna herkes saygı duyuyor. Yeter ki işi rasyonalite bazında götürelim, bilgi bazında götürelim. İşte bu itibar, aynı zamanda bizim dönem başkanlığımızı güçlendiren bir itibar.

Dün de gün boyu toplantılar yaptık, pek çok konuyu ele aldık G-20 bakanlarıyla ve merkez bankası başkanlarıyla. Önemli bazı önceliklerimiz olduğunu söyledik biz. Geçen sene Kasım ayında Avustralya’daki en son G-20 toplantısında biz dedik ki; Türkiye dönem başkanı olarak bazı önceliklerimiz olacak, bazı konulara yeni bakış açımız olacak. Üç tane önceliğimiz olduğunu söyledik, ilan ettik. İngilizce kelimeleri “İ” harfiyle başlayan, üç “İ” ile ifade ettiğimiz Türkiye’nin öncelikleri. Nedir bunlar? Kapsayıcılık, uygulama ve yatırım.

Kapsayıcılık dediğimizde her ülke içerisinde kapsayıcı olmaktan bahsediyoruz. Tüm ekonomi politikalarının her ülke içinde farklı kesimleri kuşatan, kapsayan ve her kesimin refahını yükseltmeye çalışan politikalar olması gerektiğini söylüyoruz. Ama aynı zamanda da küresel büyümeden bahsediyorsak, küresel ekonomiden bahsediyorsak, büyümenin tüm dünyada hissedildiği, dünyada yaşayan herkesin az-çok bunu kendi hayatında yaşadığı bir bakış açısından bahsediyoruz. Kapsayıcılık başlığı altında birkaç önemli yeni temamız oldu. Bunlardan birisi KOBİ’ler. KOBİ temamız gerçekten çok geniş zemin buldu ve dün Bakanlar, Merkez Bankası Başkanları söz aldıkça gördüm ki kaç kişi KOBİ, KOBİ, KOBİ diyor. Dün akşam açıkladığımız sonuç bildirgesine bakın kaç yerde KOBİ geçiyor. Bu kadar yoğun bir KOBİ ilgisi G-20 gündemine ilk defa girdi, bundan mutluyuz ve üstelik coşkuyla sahiplendi herkes. Yani öyle hani Başkanın hatırını kırmayalım hadi, şu KOBİ’den bahsedelim; öyle değil. Dediler ki; bu çok önemli, iyi ki gündeme getirdiniz, çalışalım bu konuyu. Bankacılık düzenlemelerinden tutun da uluslararası ticaret konularına kadar nasıl KOBİ’leri o değer zincirinin daha güçlü parçası haline getiririz. Ya da vergi uygulamaları, uluslararası vergi uygulamalarında gerçekten KOBİ’lerin ihtiyaçlarına bakıyor muyuz? Yoksa sadece büyük şirketlerle konuşup yolumuza devam mı ediyoruz? Bunlar çok önemli olacak. Uluslararası Ticaret Odası’yla beraber bir dünya KOBİ Forumu/İttifakı -artık ismi çalışılıyor hala- böyle bir yeni yapı kuruyoruz. Odalar ve Borsalar Birliği’nin kurucu olarak içinde yer aldığı, tüm dünya KOBİ’lerin tek bir sesi haline gelecek bir yapı üzerinde çalışıyoruz. Bunun Uluslararası Ticaret Odası’na önerdiğimizden hemen bir hafta sonra Genel Sekreter çıktı geldi, ya dedi bunu çok iyi düşünmüşsünüz, biz varız. Şimdi anlaşmalar herhalde birkaç haftaya bitmek üzere. Böylece uluslararası platformlarda, uluslararası kuruluşlar nezdinde dünya KOBİ’lerinin bir sesi olacak. KOBİ’leri sürekli hatırlatacak o kuruluş, çünkü bizim Dönem Başkanlığımız bir yıl, geliyor geçiyor. Bir bakıma, sadaka-i cariye mi derler eski isimle, böyle bir şey, yani bizim Dönem Başkanlığımızdan sonra da faydalı olacak bir yapıyı böylece kurmuş oluyoruz.

Bir başka önemli konu, W-20, yani Kadın-20, bu da yine bizim kapsayıcılık başlığı altında ilk defa gündeme getirdiğimiz bir konu. Kadınların iş dünyasındaki rolünü, etkinliğini artırmak, kadın girişimcilere destek mekanizmalarını kurmak. Bununla ilgili güzel bir zemin oluştu, burada şerpalarımız uğraşıyor bu işle ve bunun da inşallah başlangıcını yakın bir zamanda yapacağız ve her ülkeden de kendi içinden bu konuda uygun gördükleri yapının, oluşumun başlamasını ve en kısa zamanda da bu 20 ülkenin kadın örgütlerinin bir araya gelmesini inşallah sağlayacağız, bu da Türkiye Dönem Başkanlığının getirdiği bir yenilik olacak, bir ilk olacak.

İkinci önemli öncelik alanımız, uygulama. G-20 ülkeleri pek çok taahhütte bulundu, makroekonomik politikalar açıkladılar, reformlar açıkladılar, şöyle bir saydığımızda bini geçti bunun sayısı son bir yılda ben yapacağım diye ortaya koyulanlar. Ve işte bunların uygulaması önemli olacak diyoruz, artık yeterince politika açıkladık, yetirince konuştuk, biraz çalışalım, iş yapalım, üretelim, uygulayalım. Bu da bu yıl boyunca önemli bir konu olacak ve bu reformların uygulanıp uygulanmadığıyla ilgili de bir izleme mekanizması geliştiriyoruz OECD ve IMF’le beraber. Böylece şeffaf bir şekilde hangi ülkenin kendi reform sürecinde ne kadar ilerlediğini ya da ne kadar geride kaldığını o izleme mekanizmasından herkes görecek.

Burada bizim her ülkenin kendi ulusal iradesi içerisinde olan, kendi egemenlik alanı içinde olan reform konusuna dışarıdan çok böyle bir baskı, yönlendirme yapmamız mümkün değil, işin tabiatına aykırı. Ama madem bu politikalar açıklandı, bunları şöyle bir yazalım, bir yerlerde ilan edelim, herkes girip baksın, hangi ülke reform sürecinde ne kadar hızlı gidiyor, ne kadar yavaş gidiyor, bunu sadece izleyelim. Bu izlemenin oluşturacağı böyle tatlı bir baskı olacaktır kuşkusuz. Kamuoyu, medya geride kalan ülkelere de, ya bunu yapacağız demiştiniz, niye acaba gecikti diye soracaktır, bunun da biz bu reform sürecine bir ivme kazandıracağını inşallah bekliyoruz, düşünüyoruz.

Üçüncü önemli konu, yatırımlar. Hem özel sektör yatırımlarının, hem de kamu altyapı yatırımlarının gerçekten artması gerektiğini biz düşünüyoruz. Bunu sadece biz demiyoruz, bütün uluslararası kuruluşların raporlarında ve analizlerinde bunu açkı bir şekilde görüyoruz, yani herkes diyor ki, dünyanın daha çok yatırıma ihtiyacı var.

Özel sektör yatırımı güvenle oluyor, güveni oluşturduğunuzda, insanlar geleceğe güvenle baktığında yatırım oluyor.

Kamu yatırımlarına gelince, kamu yatırımları daha çok parayla oluyor, yani o ülkenin bütçesi müsaitse yatırımlara daha fazla pay ayırmasını biz doğru görüyoruz, hele hele üretken, verimli yatırımlara; ki burada yatırımın kalitesi de çok önemli. Yani her yatırım harcaması ekonomiye çok faydalıdır, yeter ki para harcayalım biraz, can suyu olsun ekonomiye, o da geri döner, öyle değil. Verimli yatırım var, verimsiz yatırım var. Yatırım yaptıktan sonra tamamen atıl duruma düşmüş tesisler var dünyada, bir de yatırım yaptığınız anda o ülkenin ekonomisine sürekli büyük katkıda bulunan altyapı yatırımları var. İşte böyle baktığımızda, yatırımların kalitesinin ve önceliklendirilmesinin mutlaka dikkatli bir şekilde yapılması gerektiğini biz söylüyoruz ve G-20’de de bunu sürekli vurguluyoruz.

Yatırımlarla ilgili önemli bir konu tabii bütçe kısıtlamaları. Bazı ülkelerin bütçesi artık yatırım harcamasını artırmak için müsait değil, zaten borcu yüksek, mali konsolidasyon sürecine girmiş, bütçe açığını düşürüyor, borç düşürüyor, diyorsunuz ki, daha çok yatırım yap. Nereden yapacağım diyor, zaten bütçe beni sıkıştırıyor. O zaman da diyoruz ki, işte kamu-özel ortaklığı projeleri biraz daha tanınmalı dünyada. Bizim Türkiye’de gayet güzel örnekleri var, ama bunun daha da yaygınlaşması için de özel bir çabaya ihtiyaç var.

Biz Dünya Bankası başta olmak üzere uluslararası kuruluşlardan şunu istedik: Kamu-özel ortaklığı projelerini standartlaştırmaya çalışalım, sağlam hukuki çerçeveye kavuşturmak için bir standart sistemi oluşturalım ve mümkünse Dünya Bankası’nın projelerin bu standartlara uyup, uymadığıyla alakalı bir akreditasyon mekanizması olsun. Yani bu standartlar konuldu, bir kamu-özel ortaklığı ona uyuyor mu, uymuyor mu ya da A tipi proje, B tipi, C tipi, D tipi diye tanımlayalım ve ülkeler mümkün olduğunca o standartlara uygun hazırlasınlar ki yatırımcılar kolay anlaşsın.

Şu anda ulusal egemen fonlar, yani varlığı olan ülkelerin yönettiği fonlar, emeklilik fonları, bunların uzun vadeli ve makul getirili yatırım yerlerine ihtiyaçları var ve çok ciddi imkanlar var orada, çok ciddi. Sigorta şirketleri, reasürans şirketleri, bunların elinde çok büyük varlıklar var, ama bu varlıkların çok düşük getirileri -hatta artık negatif getiri dönemi de başladı dünyada biliyorsunuz en son Avrupa Merkez Bankası’nın kararlarından sonra- bu tür enstrümanları da tutmak zorunda kalıyorlar, verimleri düşük. Ve onlarla görüşüp, ya böyle böyle bir şeyler dediğimizde de, hay Allah razı olsun diyorlar, biz de böyle bir şeyler arıyorduk. Burada tabii uzun vadeli öngörülebilirlik işin esası. Bir kamu-özel ortaklığı projesi dediğinizde, projenin ilk o çiziminden, düşüncesinden başlayıp da projenin yatırımının yapılması ve bunun geri dönüşümünün sağlanması en erken on beş yıl, bazen yirmi-otuz-kırk. O kadar uzun süre içerisinde ülkelerde on tane hükümet değişiyor, yirmi tane bakan değişiyor, işe başladığınız günkü o ülkenin genel politikasıyla işin bittiği günkü politika apayrı olabiliyor, nasıl güvenip de biz gireceğiz buna diyorlar. Dolayısıyla çok sağlam hukuki çerçeve gerekiyor burada, yani uluslararası hukuk karşısında sapasağlam kontratlar gerekiyor.

Kamu-özel ortaklığı dediğimiz, zaten devlet… Devlet niye işin içinde var? Devletler de diyor ki, ya ben söz veriyorum, çok böyle regülasyonla falan oynamayacağım, senin projene zarar verecek bir karar almayacağım, alırsam da tazminatını ödeyeceğim diye baştan söz veriyor, ancak böyle çalışıyor bu modeller, mekanizmalar. Dolayısıyla işte bunların biraz daha çalışılması gerektiğini biz düşünüyoruz ve standartlaşmayı eğer sağlarsak menkul kıymetleştirme konusunda da önemli mesafe alabileceğimizi düşünüyoruz.

Zaten dünyada varlık bazlı finansman önemli, biz bunu da vurgulamaya başladık, ki gerçekten dün çok mutlu oldum, kaç tane bakan ve merkez bankası başkanı söz aldı ve varlık bazlı finansmandan bahsetti dünkü toplantıda. Çok sayıda bakan, ki Avrupalı bakanlardan bahsediyorum, İslami finansman metotlarını kendi ülkelerimizde daha çok kullanmamız gerekiyor dedi toplantıda söz alıp. Hatta bunların bazıları Hıristiyan demokrat politikacılar, onu da ifade edeyim. Çünkü işin özü doğruysa, sağlam bir modelse, ki varlık bazlı finansman, sermaye bazlı finansman ortaklık kültürüne dayanıyor. Borç alan, borç veren ilişkisi biraz daha soğuk bir ilişkidir, ama ortaklık daha sıcak bir ilişkidir ve mutlaka bir varlık vardır, bir proje vardır ortada. Zaten bizim katılım bankacılığı olsun, kira sertifikaları olsun, mutlaka gerçek bir ticaret vardır, gerçek bir yatırım vardır, parayı parayla döndürme yoktur o modellerde. Biz bunları önceliğimiz olarak sıraladığımızda, dün gördük ki çok şükür kaç tane ülke bu işleri benimsemiş, doğru diyorlar. Hatta IMF söz aldı, dedi ki, biz bununla ilgili bu yıl içerisinde 3 defa seminer yapacağız, İslami finansmanla ilgili üç seminer yapacağız, dünyada bu işi daha çok tanıtacağız. Çünkü özellikle kriz dönemlerinde, volatilite dönemlerinde bu modeller çok daha güzel sonuçlar veriyor ve riski dağıtıyor.

Gerçekten dün ve evvelsi gün bizim için güzeldi, iyi toplantılar oldu, ortaya koyduğumuz bütün yeni fikirlerin sahiplenildiğini gördük ve her ülkenin de bu iş için çalışmalıyız dediğini gördük. Demek ki iyi boşluklar yakalanmış, iyi konular gündeme getirmişiz ki bunu dün böylece yaşamış olduk, görmüş olduk. Bunlarla alakalı da ayrı çalışma ekipleri kurmaya karar verdik, ki T-20’nin buna çok katkısı olacağını ben düşünüyorum.

Birincisi; ki Suudlu dostlarımızın tavsiyesi üzerine, sadece bununla ilgili G-20 içerisinde ayrı bir teknik ekip kuralım önerisi geldi, biz hemen tamam dedik.

Yine bir başka ülkeden varlık bazlı finansmanla ilgili, kamu-özel ortaklıklarıyla ilgili hem fon sağlayan ülkeler, yani devlet fonu olan ülkeler -ki işte bunların içerisinde Norveç var, Kanada var, Suudi Arabistan var, Singapur gibi ülkeler- hem şiddetli yatırıma ihtiyacı olan ülkeler, ama uluslararası kuruluşlardan oluşan teknik çalışma ekipleri kuralım ve burada modeller geliştirelim. Bu öneriler geldi, biz hemen tamam dedik, yaparız ve çalışmaları da hemen başlattık.

İşte bütün bunları eğer bu yıl içerisinde ilerletebilirsek, bütün bunları bu yıl boyunca ilerletip yılsonu geldiğinde bu Kasım ayındaki Liderler zirvesinde, bu yıl boyunca Türkiye Dönem Başkanlığında şunu gerçekleştirdik, şunu başardık, yenilik olarak şunu koyduk diye şöyle elimizde bir yapılanlar, tamamlananlar listesini güçlü bir şekilde oluşturursak bu bizim için gerçekten büyük bir mutluluk olacak. Bu sadece Türkiye için değil, tüm dünyaya faydalı bir çalışma olacak aynı zamanda.

Değerli Konuklar, Değerli Katılımcılar,

Eskiden G-20 yokken G-7 çok ön plandaydı biliyorsunuz. 7 ülke dünya ekonomisinin çok önemli bir bölümünü oluşturuyordu ve kritik kararlar da orada bitiyordu. Ancak krizden sonra, 2008-2009 krizinden sonra G-20 liderler zirvesi seviyesinde toplanmaya başladı ve artık G-7’nin önemi de düşmüş oldu. G-7 zirvesi toplandı, G-7 şu kararı aldı diye duyuyor musunuz bugünlerde pek bilmiyorum, ama G-20 zirvesi toplanınca ses getiriyor, bütün dünyanın ilgisi oraya. Avustralya’da, çok uzak bir yerde olmasına rağmen oradaki G-20 zirvesine 3 bin gazeteci geldi. Şimdi biz Antalya’yı dört bin, beş bin kişiye göre ayarlıyoruz lojistiğini, sadece medya mensubu. Temsil gücü yüksek, dünya nüfusunun üçte ikisi, fakat yine de G-20 dünyanın tümü demek değil.

Biz G-7 ön plandayken dışlanmışlık hissini iyi biliyorduk. Şimdi Türkiye G-20 ülkesi, Başkan, ama şöyle bir dışarı baktığınızda sadece Birleşmiş Milletler’e üye yaklaşık 180 ülke daha var. Dolayısıyla biz Dönem Başkanlığımızın en önemli konularından birisi olarak da dedik ki, düşük gelirli gelişmekte olan ülkelere de biz öncelik vereceğiz. LIDC dediğimiz yetmiş kadar ülke var orada, onlara da özel önem vereceğiz ve onların gündemini de G-20’ye taşıyacağız.

İki hafta önce Ankara’da o ülkelerin büyükelçilerini bir öğlem yemeğine davet ettim ve dedim ki, başkentlerinize yazın, G-20’den ne bekliyorsunuz, G-20 sizin için ne yapmalı, G-20 sizin ülkeleriniz için hangi konuları tartışmalı? üçer, beşer sayfalık en önemli konuları yazın bize gönderin, biz bunları çalışacağız ve mümkün olduğunca G-20 gündemine koyacağız diye ve yine dünkü o üç buçuk sayfalık bildirgeye şöyle bir bakın, herhalde en az üç-dört yerinde LIDC kavramı geçiyor, yani düşük gelirli gelişmekte olan ülke kavramı geçiyor farklı noktalarda. Bu da bizim yine G-20’ye katkımız. Ve bu G-20’nin meşruiyetini artıran bir fark. G-20 benim dışımda bilmiyorum ne yapıyorlar, ne ediyorlar, büyük ülkeler oturmuş -ki Türkiye de artık büyük yirmi ekonomi içerisinde biliyorsunuz- dünya adına karar veriyorlar gibi bir hissiyat oluyor ise, işte biz onu da önleyelim diyoruz. Baştan diyoruz ki, bakın söyleyin bize, biz sizin için gündeme getirelim, çalışalım ve burada alacağımız kararlar, yaptığımız işler herkes için faydalı olsun, sadece 20 ülke için değil, herkes için faydalı olsun. Bu da bizim Dönem Başkanlığımızın yine bir yenliği ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu G-20 platformuyla dünyanın geri kalanı arasında güçlü köprüler oluşturmak.

Buradan G-20 hiçbir şey kaybetmez, zaten dünya ekonomisinin yüzde 85’i. Ama ne olur? Meşruiyeti güçlenir, itibarı güçlenir ve daha çok sahiplenilen bir platform haline gelir. Bütün bunlar bizim bu yıl boyunca çalışacağımız, vurgulayacağımız önemli konular.

Şimdi ben çerçeveyi böylece çizmiş olayım özellikle T-20 katılımcıları için, T-20 çalışma ekiplerimiz için. Fakat bunun dışında da bütün yeniliklere açığız, bütün fikirlere açığız. T-20 ne üretirse, bu fikir çok çılgın diye korkmayın, çünkü düşünce kuruluşlarından çılgın fikirler de gelecek, ileri fikirler gelecek. Kutunun dışında düşünme denir ya, o alışagelmiş kalıpların dışına çıkabilmek ve onun dışında düşünüp üretebilmek… Bizim T-20’den en büyük beklentimiz bu. Bu gerçekleşirse yenilikler, yeni fikirler, yeni yaklaşımlar oluşabilirse, bu yıl boyunca işte T-20 çok güzel bir fonksiyonu yerine getirmiş olur diye biz bekliyoruz, beklentilerimiz çok yüksek.

Güzel başladı, yoğun bir ilgiyle başladı, ama başladığımız gibi inşallah bitirelim, Türk gibi başlayıp başka türlü bitirme denir ya, öyle olmasın, güzel başlayalım, güzel bitirelim ve yılsonu geldiğinde de inşallah G-20 Başkanlığının anahtarlarını alımızın akıyla teslim edelim bir sonraki dönem başkanına.

Ben tekrar İstanbul Ticaret Odamıza bu önemli, anlamlı toplantıya ev sahipliği yaptıkları için çok teşekkür ediyorum. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin değerli Başkanına bu işe öncülük yaptığı için, sahiplendiği için özelikle teşekkürlerimi sunmak istiyorum. TEPAV’a, tüm mensuplarına buradan tekrar teşekkür ediyorum. Ve bizlerle bugün burada olan yirmi ülkenin T-20 temsilcilerine de gösterdikleri ilgi için, burada oldukları için, Türkiye’de, İstanbul’da oldukları için de özellikle teşekkür etmek istiyorum.

Hava güzelken, mevsim, baharken, yazken tabii İstanbul’a gelmeyi herkes istiyor, ama karlı bir havada gelip böyle kapalı odalarda çalışmak gerçekten çok önemli. Yabancı konuklarımıza özellikle teşekkür ediyorum, gerçekten çalışmak ve üretmek için buradalar. Ama yine de bizim bir Kapalı Çarşımız var kardan, soğuktan etkilenmez, dünyanın en eski alış veriş merkezi, dört bin dükkan var orada, Ayasofya’mız var, Sultanahmet’imiz var, çok güzel yerler, yine de gelmişken Türkiye’yi görmeyenler için buralara da şöyle hızlı bir tur atmalarını tavsiye ediyorum. Zaten hepsi yürüme mesafesinde bu saydığım yerler, yani üç saat içerisinde hızlı bir turla İstanbul’u bilmeyenler güzel bir fikre sahip olabilir.

Tekrar başarılar diliyorum ve T-20 Türkiye için, G-20 için ve dünya için hayırlı olsun diyorum.